kopyalamayı engelle

.

1 Ağustos 2013 Perşembe

Hamilelikte Dondurma Tüketimi

Uzman Diyetisyen Sevinç Bakan, hamilelerin dondurma tüketmesinin faydalı olduğunu belirterek, dondurmanın hamilelere enerji verdiğini bildirdi.
Sevinç Bakan yaptığı açıklamada, her yaştan insanın severek yediği dondurmanın yaz aylarının vazgeçilmez tatlısı olduğunu söyledi. Sıcak yaz günlerinde dondurmanın herkesi kendine çektiğini belirten Bakan, gebeliğinin son ayları yaza denk gelen kadınların da, tatlı olarak dondurmayı tercih edebileceğini ifade etti.

Bakan şöyle devam etti: "Dondurma iyi bir kalsiyum, enerji ve protein kaynağıdır. Kalsiyum gebelikte annede oluşan kemik kayıplarını azaltır, bebeğin kemik gelişimini destekler. Ayrıca annede kas krampları, tansiyon ve buna bağlı olarak preeklemsi riskini azaltır. Süt ve süt ürünleri kalsiyumun en zengin kaynaklarıdır. Günlük beslenmelerinde düzenli olarak süt-yoğurt, peynir tüketen gebeler haftada 1-2 kez dondurma yiyerek kalsiyum alımını destekleyebilir."

"Yemeden önce 5 dakika bekletin" Annelerin dondurma tüketimine özen göstermesi gerektiğini vurgulayan Bakan, dondurmanın enerji içeriğinin yüksek olması nedeniyle annenin gebeliğe bağlı olarak artan enerji ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olduğunu belirtti.

 Bakan, dondurmanın, içerdiği sütten dolayı kaliteli bir protein kaynağı olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu: "Proteinler bebeğin gelişimin temel taşıdır. Annenin sağlığını korumada önemli yeri vardır ve günlük mutlaka yeterli alınmalıdır. Protein ve kalsiyum açısından besleyici olan dondurma, hamilelere enerji vermektedir. Bu özelliği nedeniyle hamilelik aşamasında dondurma tüketimi yararlıdır."

Bakan, sağlıklı gebelerde haftada 1-2 kez ve 2-3 top dondurma tüketilebileceğini vurgulayarak, dondurmanın hijyenik özelliklerine ve saklama koşullarına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Dondurmanın yenme zamanının önemli olduğuna dikkati çeken Bakan, "Kan şekeri dengesizliklerini önlemek için gündüz saatlerinde ve yemeklerden en az 2 saat sonra yenmesi daha uygundur. Yenmeden önce yaklaşık 5 dakika kadar bekletilmesinde fayda vardır. Zira çok soğuk besinler gebelikte riskli olabilir ya da boğaz ve solunum yolu enfeksiyonlarını tetikleyebilir" dedi.

Kaynak İçin Tıklayınız

Hamileyim! Duygusalım!

Hamilelik döneminde hem anne de hem de babada yeni sorumlulukların getirdiği bazı sıkıntılar olabiliyor. Hamilelik döneminde yaşanan psikolojik sorunlar ve bunlarla baş etme yollarını, uzmanlar anlattı. Kişi hamile olduğunu öğrendiği an kişisel bir değişim, kendini farklı bir şekilde gerçekleştirme arzusu, büyüme ve gelişme dönemine girer. Artık tüm dünyaya ve kendi dünyasına bakış açısı değişmiştir. Birçok zaman bu gelişim ve değişim dönemine baba adayı da paralel olarak girer. Aile yeni bir evreye geçtiğini hisseder. 

İLK ÜÇ AY 

Hamileliğin ilk evresi hamileliğin tatlı bir heyecanının yaşandığı dönemdir. Erken gebelik döneminde sonlanma riskinin oluşu kişiye doktoru tarafından anlatılsa bile, bu ihtimali bilmek araştırmalara göre hamilelerde kaygı ve depresif belirtiler yaşama oranını % 20’den fazla etkilemez. Anne adayı, pozitif psikoloji ile % 80 diliminde olmak istiyorsa küçük bazı günlük düzenlemelere gitmeyi denemelidir. Örneğin vücuttaki ilk haftalar yaşanan yoğun değişimin ürünü olan yorgunluk ve uyku durumuna direnmemelidir. Akşam daha erken yatmak, gündüz kendisine dinlenme dilimi yaratmak, olası bulantı ve yorgunluk belirtilerini daha az yaşamasını sağlar. Aksi takdirde herkeste olduğu gibi duygu durumumuzu olumsuza götüren ve yıpratıcı ilk faktör olan yorgunlukla mücadelede zayıf kalmış olur. Dinlenen hamile, çevresinden parlayan cildiyle, saçıyla, enerjisi ile ilgili iltifatlar alır, mutluluğunu dışına yansıtır.

İKİNCİ ÜÇ AY 

İlk üç aylık dönemi eşten de destek alarak olabildiğince rahat geçiren bir anne adayı fiziksel olarak yaşadığı sıkıntılardan da büyük bir oranda kurtularak ikinci üç aylık döneme girer. Artık bulantı ve yorgunluk sorunu ya yaşamıyordur ya da geçmediyse bile şiddeti azalan sıkıntılarla baş etmeyi öğrenmiştir. Bebeği kaybetme korkusu kalmaz. Gerçi bu kaygı yerini bebeğin sağlığı hakkında endişelere bırakır ki bu çok doğaldır. Bu hamileyi birçok konuda daha dikkatli ve doğruya götüren yerinde bir heyecandır aslında. Hareketlerinin tarzına, gücüne ve hızına, beslenme düzenine, bebeğiyle erken başlayan diyaloğuna bilmeden böylece katkıda bulunur. Bebeğine dikkatini arttırır. Anne olmaya, bir bebeğin sorumluluğunu almaya başlamıştır.

HORMONLARIN ETKİSİYLE DUYGUSALLIK ARTIYOR 

Annelik sorumluluğu büyük bir sorumluluktur. Hamileyken hormonların etkisiyle duygusal sağlamlık azalır. Kişi hassas, daha çok ağlayabilen, kaygılı, stresli olma durumlarını değişik sıralama ve periyodlarla yaşayabilir. Yine birçok yerde yazdığı gibi hamilelik stresinin yarattığı, bebeğin sağlığına dair olası olumsuz sonuçları düşünüp kendini olumsuz duygu girdabının içinde bulur. Unutmamalıdır ki, hamilelikte yaşanan olumsuz duygulardan dolayı bebeklerin fiziksel ve nörolojik gelişimlerinin etkilenme durumları, genelde kesinlikleri hep tartışılan araştırma sonuçlarıdır. Oldukça küçük yüzdeler barındırır, bu sebeple anne adayını olumsuz etkilememelidir. Kişi bu yorgun ve naif dönemi atlatıp ilerleyen haftalarda keyifli ve neşeli olacağını hem kendisi hem eşi bilmelidir. Bazen kişiler doğuma kadar tempolarını arttırma ve izin dönemlerine yatırım yapma fikrine kapılırlar, bu oldukça yanlış bir yönelmedir.

SON ÜÇ AY 

Son üç aya girildiğinde hamilelikte ağırlaşan vücuda rağmen oldukça pozitif bir dönem yaşanır. Yine ilk dönemde olduğu gibi depresyon belirtilerinin yaşanması ihtimali oldukça azdır. Annelikte yetersiz olunabileceği kaygısı, bebek konusunda kişiyi idealizme sürükleyen bazı düşünceler, doğum sonrası yaşanacağına inanılan bazı durumlarla ilgili korkular, bu ihtimalin ana sebepleridir. Kişi yakınlarının desteğiyle bunu aşabilir. Hamile yogası, meditasyon, hamile destek grupları gibi kendisiyle ortak şeyler yaşayan kişilerin bulunduğu ortamlarda bulunması faydalı olur. Hamilelikte bu olası olumsuz duyguları toparlayıp kotaran kişi, hamilelik sonrasında da benzer duygu dalgalanmalarıyla daha rahat baş eder. Hamilelikte ve sonrasında görülen depresyon doğal ancak bu bireysel çabalarla baş edilemiyorsa da profesyonel görüş alınması gereken bir durumdur.

Kaynak İçin Tıklayınız

Hamile Babalar

HAMİLE BABALAR- NASIL YANİ?

1.)Babalarda görülen hamilelik sendromu nedir?

Hamile eşi olan baba adayları bir takım belirtiler göstermeye başlayabilirler. Buna “couvade sendromu” denmektedir. Bu sendromu yaşayan erkekler, eşleriyle benzer belirtileri paylaşırlar. Couvade sendromu bir hipersensitivite yani aşırı duyarlılık halidir.

2.) Ne gibi belirtiler gözükmektedir?

Hamilelikte tipik olarak görülen mide bulantısı,kramplar, ağrılar,aşermeler; baba adayında da görülür. Genellikle 3.aya yakın görülmeye başlar ancak baba adayına göre değişiklikte gösterebilmektedir. Anne adayının kilo artışıyla paralel baba adayının da kilosu artar. Yapılan araştımalara göre baba adaylarında hormonal değişimler yaşanmaktadır. doğumdan önce babaların prolaktin seviyelerinde artış olmaktadır. Bilindiği gibi prolaktin: süt ve besleme hormonudur. Eşin hamilelği sırasında stress hormonu olark da bilinen kortisol seviyesi 2 katı artmaktadır. Bu da baba adayının daha hassas hale gelmesi demektir. Testesteron seviyeleri düşerken östrojen seviyeleride artmaktadır. Böylece erkek, bebeğe karşı daha duyarlı hale gelmektedir.

3.)En çok hangi baba adaylarında görülür? 

Genellikle kaygılı erkeklerde daha çok görülür. Baba olmaya yeterince hazır olunmaması da bir başka etkendir. Baba adayı nasıl bir baba olacağıyla ilgili korku duyulabilir. Baba olma yeni bir statüdür ve bu statü onu fazlaca heycanladırabilir.

4.)Bu dönemde baba adayına nasıl bir yaklaşımda bulunulmalı? 

Baba olmak zor bir süreçtir. Eş olmaktan baba olmaya geçiş süreci bazen sancılı olabilir. Bu noktada her iki tarafında çocuk sahibi olmak için birlikte karar vermeleri ve gerçekten hazır olmaları çok önemlidir. Bu sendromu yaşayan baba adaylarına “neden böyle yapıyorsun” demek doğru değildir. Hem eşleri hem de çevrelerinde bulunan kişiler baba adayına yardımcı olmalı, desteklerini esirgememlidirler. Eşler ebeveyn olmakla ilgili dugularını birbirleriyle paylaşmaldıdırlar. Hamile bayanlar sıkınıtlarına odAkalanıp eşlerini ihmal etmemelidirler. Çiftler, gündelik yaşantılarına mümkün olduğunca devam etmemeliler.

5.) Bu dönemi nasıl bir yöntem uygulayarak atlatmalılar? 

Bu sendrom bazı bab adaylarında farkedilmeyecek seviyede yaşanırken bazılarında daha şiddetli olarak kendini gösterebilir. Daha öncede değindiğimiz gibi hem eş hem de aile çevresi, baba adayına karşı duyarsız kalmamalı, iyi gözlemde bulunmalı ve ona destek olmalılar. Eğer tablo şiddetliyse, ileride başka psikolojik sorunlara yol açmaması için psikoterapi almak faydalı olabilir. Couvade sendromunu yaşayan baba adaylarının bir kısımı daha sonra psikolojik sorunlarda yaşabilmekteler. Çok şiddetli değilse kitaplar okumak, başka babalarla deneyimlerini konuşmak, internete araştırma yapmak da faydalı olacaktır.

UZMAN PSİKOLOG REYHAN ALGÜL

Kaynak İçin Tıklayınız

Baharda Rahat Bir Hamilelik İçin Öneriler

Ağaçların çiçek açtığı, havaların giderek ısındığı, cıvıl cıvıl bir bir mevsime girdik. Her ne kadar keyifli bir mevsim olsa da, bu mevsimin olumsuzluklarınıda unutmamamız gerekiyor. Özellikle de anne adayları, daha kaliteli bir hamilelik süreci geçirmek için; ani hava değişimlerinden dolayı oluşan faranjitlerden, polenlere bağlı alerjik hastalıklardan ve bu tip benzeri mevsimsel hastalıklardan korunma konusunda daha dikkatli olmalıdırlar.

Bahar ayında rahat bir hamilelik süreci geçirmek için önerilerde bulunan Çakmak Erdem Hastahanesi Kadın Doğum Uzmanı Op. Dr. Yasemin Çakar Kement, “Baharın gelmesi psikolojimizi olumlu etkilemekle birlikte anne adaylarının bu değişimlere daha kolay adapte olabilmeleri için şu önerilere dikkat etmeleri gerekir.

Beslenme ve sıvı tüketimi: Hava sıcaklığının artmasıyla beraber öncelikle günlük sıvı alımına dikkat edilmesi gerekir. Günde 2-3 litre (yaklaşık 10-15 bardak) sıvı alınmalıdır. Ayran hem protein açısından, hem de su ve tuz içeriğinden dolayı bolca tüketilebilir.Bahar ve yaz aylarında artan meyve ve sebze seçenekleri sıvı, mineral ve vitamin ihtiyacımızı karşılamaya yardımcı olur. Yeşil, kırmızı biber, çilek, erik, maydanoz bol miktarda C vitamini içerir. Kayısı, şeftali, domates A vitamine sahiptir. Karpuz, çilek, kırmızı erik, kiraz likopen denilen antioksidan içerir. Üzüm folik asit , C vitamini açısından zengin olduğu gibi antikanserojen özelliğiyle de güzel bir yaz meyvesidir. Sebze ve meyveler içerdiği yüksek posa nedeniyle gebelikte görülebilecek olan kabızlığı önler. Gebelikte hazmı zor olan kızartma, aşırı yağlı ve şekerli yiyeceklerden uzak durulmalıdır.

Egzersizin önemi: Bahar aylarında hamilelerin yapabileceği en kolay ve en yararlı egzersiz yürüyüştür, imkanınız varsa yüzme en güzel egzersizlerden biridir. Ayrıca evde yapabileceğiniz bazı pozisyon ve hafif aerobik egzersizleride vardır. Bu egzersizler kan dolaşımınızı artırır, bel ve sırt ağrılarınızı hafifletir ve vücudunuzu doğuma hazırlar.

Ödeme karşı öneriler: Gebelikte kan hacmi ve damar geçirgenliğinin artması ile özellikle ayak ve bacaklarda görülen ödem rahatsızlık verici boyutlara ulaşabilir. Bahar aylarında hamileler ödeme karşı bol su içmelidirler. Tuz tüketimi ne fazla ne de az olmalıdır. Şişlikleri azaltmak için ayakta fazla durulmamalıdır. Uzanma, bacakların altına yüksek bir yastık koyma, otururken bacak bacak üstüne atılmaması ve ayakların sarkıtılarak oturulmaması şişlikleri önlemede önemlidir. Egzersiz yapanlarda şişlikler daha az görülür. Sıkı pantolon ve çoraplar yerine rahat bol kıyafetler tercih edilmelidir.

Bahar alerjilerinden korunun: Bahar aylarında atmosferdeki polen miktarı artmaya başlar. Özellikle de alerjik bünyeli hamilelerin bünyelerine alerjik ortamlardan uzak durmaya çalışması önemlidir. Polen allerjisinden korunmak için dışarıda giydiğiniz giysilerinizi yatak odasından uzak yerlerde değiştirin. Vücudunuzdaki polenleri temizlemek için kısa süreli duş alın. Kuru ve rüzgarlı havalarda mümkün olduğu kadar dışarıya çıkmayın. Hapşırma, burun tıkanıklığı, gözlerde kaşıntı ve sulanma, öksürük ve baş ağrısı gibi belirtileri olan hamilelerin bu belirtilerin uzun sürmesi durumunda doktora başvurmaları gerekir.” dedi.

Kaynak İçin Tıklayınız

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Çocuğuma Uyku Eğitimini Nasıl Verebilirim?

Çocuklar neden uyumaz? 
İnsanların uykusu döngülerden oluşuyor. Bu döngüler; derin uyku ve REM denilen kısımlardan oluşuyor. Uykunun REM kısmı çok hafif bir uyku ve aslında o kısımda hepimiz hafifçe uyanıp tekrar geri dalıyoruz. Bebeklerde ise durum farklı. Döngü 45 dakika, yani yetişkinlerden çok daha kısa. Döngülerin REM kısmı ise yetişkinlerden çok daha uzun. Yani uykularının çok büyük kısmı, çok hafif bir uykuda geçiyor. Hayatta kalmaları için bu çok önemli. Çünkü o hafif uykuda ihtiyaçlarını hissedip, ağlayarak bizimle iletişim kurmaları gerekiyor. Sorun, ortada bir ihtiyaç olmadığı halde sadece döngülerin REM kısmını atlatamadıkları, tekrar uykuya dalmayı beceremedikleri için uyanmalarıyla başlıyor. Çocuğunuz uyurken başında bekleyin, hemen uykunun REM kısmına geçtiğini anlayacaksınız. Göz kapaklarının altında gözleri hareket edecek, hafifçe eli kolu kıpırdanacak, ha uyandı ha uyanacak derken yeniden derin bir uykuya geçecek. Tabi şanslıysanız ! İşte uykunun bu ‘ha uyandı ha uyanacak kısmı’ çocuklarda her 45 dakikada bir tekrarlanıyor. Kimi çocuk bu kısmı atlatıp bir sonraki döngüye geçiyor, kimi çocuk uyanıyor ! Eğer her uyandığında emzirir ya da sallarsanız, uykunun bu hafif kısmını kendi kendine uyanmadan atlatmayı öğrenemiyor. Her zaman geri uyumak için emzirilmeye ya da sallanmaya ihtiyaç duyuyor yani bağımlı hale geliyor.

Bazı çocuklar neden uyanmıyor? 
Bazı çocuklar, tıpkı bazı insanlar gibi, uykuya dalma konusunda çok daha yetenekliler. Bazılarının ise uykuya dalmayı ve uykuda kalmayı öğrenmek için yardımınıza ihtiyacı vardır. Bu doğanın annelere küçük bir şakasıdır ! Piyangodan şansınıza bu çocuk türlerinden hangisinin çıkacağını bilemezssiniz. ‘’Çocuğum hiç uyku sevmiyor’’ sözünü sıkça duyarız. Bu sözün hem haklı hem haksız tarafları vardır. Bazı çocuklar daha çok ve daha kolay uyur. Ama bir çocuğun gece 12’de yatıp sabah 6’da kalkması çocuğun uyku sevmediğini göstermez. Zira her çocuk üç aşağı beş yukarı normal sınırlar içinde uyumak ister. 1.5 yaşında bir çocuk günde toplam 14 saat de uyuyor olabilir 12 saat de ama günde 9 saat uyuması normal değildir ve bunu çocuğunuz böyle istiyor olamaz. Bu sorunun çok basit bir nedeni vardır; çocuğunuz uykuya dalmayı ve uykuda kalmayı bilmemektedir. Tıpkı ona nasıl birgün tuvalet eğitimi verecekseniz, bugün de ona uyumayı öğretmeniz gerekmektedir.

Çocuklara uyumayı öğretmek mümkün mü?
Çocuklara uyumayı öğretmek sadece mümkün değil aynı zamanda gerekli. Yukarıda anlattığımız gibi çocukların uyanmasının en önemli nedeni uykunun REM (hafif) kısmını atlatamamaları. Hiçbirimiz bu yetiyle doğmuyoruz. Zamanla hafifçe uyandığımız bu kısımları atlatıp geri uyumayı öğreniyoruz. Eğer bir bebeğe/çocuğa bu konuda yardım edersek bu yetiyi daha çabuk ve zahmetsiz kazanabiliyor. Eğer memeye, sallanmaya ya da birlikte uyumaya bağımlı hale gelirse; kendi kendine uyumayı öğrenmesi uzun yıllar alabiliyor. Sonunda bu alışkanlıkları kırmak için gene bir çaba harcamak gerekiyor. Hiç bir çocuk bir gün annesine ‘’ben kendi kendime uyuyacağım artık beni geceleri emzirmene, sallamana gerek yok’’ demiyor. 

Uyku eğitimi ne demek, hengi ekoller var?
Yukarıda sizlere aktardığımız bilgiler, batılı ülkelerde özellikle de ABD’de uzun yıllar boyunca yapılan araştırmalar sonucunda ortaya konulmuş. İşte bu bilgiler ışığında; uyku eğitimi adı altında bazı eğitim modelleri oluşturuldu. Bu modeller genellikle uyku konusunda uzman çocuk doktorları tarafından ortaya atıldı. Uyku eğitimi ABD’deki çocukların çok büyük bir kısmına ebeveynleri tarafından uygulanıyor. Bu eğitim modellerinin hepsi çocuklara deliksiz uyku vaadediyor. Ama yaklaşımlar birbirinden son derece faklı olabiliyor.

Çocuk uykusuna yaklaşımda iki ekol var: 
Çocuğun uykuya dalması için uzun yıllar desteklenmesi gerektiği söyleyen, çocukla birlikte uyumayı teşvik eden doğal ebeveyinlik yaklaşımı. Çocuklara ilk 4 aydan sonra kendi kendine uyumayı öğretmek gerektiğini savunan yaklaşım İkinci ekol ise yine üçe ayrılıyor; Çocuklara ağlamadan kendi kendine uyumayı öğretenler Cry out, ağlatma yöntemiyle uyumayı öğretenler Orta yolcular denilen, ağlatmayı son çare olarak görüp kontrollü bir şekilde uygulayanlar

Her çocuk uyku eğitimi almak zorunda mı?
Eğer 18 aylık çocuğunuz gecede iki kere uyanıp sizi emiyorsa, sağlığı yerindeyse yeteri kadar uyuyorsa; bu durum sizi yıpratmıyorsa, her hangi bir şey yapmanız için bir neden ortada gözükmüyor. Ama 6 aylık bebeğiniz bir sağlık sorunu olmadığı halde gecede 7-8 kere uyanıyor, emmeden geri uyumuyor siz de günde 3 saatlik uykuyla zombi gibi geziyorsanız, o zaman bir şeyler yapmak gerekiyor. Siz ya da çocuğunuz sağlıklı, mutlu ve huzurlu değilse uyku eğitimini yöntemlerinin devreye girmesi gerekiyor.

Çocuklarda uykuyu olumsuz etkileyen rahatsızlıklar var mı? 
Reflü, uyku apnesi gibi kronik hastalılar çocuk uykusunu etkiler. Benzeri hastalılar ve belirtiler konusunda doktorunuza danışın.Hangi uyku eğitimi modeli benim için uygun? Uyku eğitimi kitapları tavsiye ve bilgilerle dolu ve hepsi de çok faydalı. Ama her ailenin, her çocuğun ve her dönemin ihtiyacı farklı. Çocuğunuza uyku eğitimi verirken bunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Asıl olan sizin çocuğunuzu tanımanız, onun ve kendi ailenizin ihtiyaçlarının farkında olmanız. Bir çocuk bir yönteme çok kısa sürede cevap verirken, diğer çocuğun mizacına o yöntem uymayabiliyor. Çocuğunuza 6 aylıkken uyguladığınız bir uyku eğitmi yöntemi mucizeler yaratırken 1 yaşındayken ihtiyacı faklı olabiliyor. Bir çocuk annesiyle beraber uyuduğu halde deliksiz uyurken, başka bir çocuk saat başı uyanabiliyor. Bizim tavsiyemiz; Uyku eğitimi modelleri ve yöntemleri konusunda mümkün olduğu kadar çok bilgilenmeniz en basit ve uygulanabilir yöntemleri deneyerek işe başlamanız. Daha radikal yöntemleri bir sonraki aşamaya saklamanız. Her şeyden öne çocuğunuzu iyi gözlemlemeniz ve kimi zaman yaratıcı davranmanız. Uyku eğitimine başlamadan önce neler yapmalıyım? Çocuğunuzun hiç bir kronik ya da dönemsel sağlık sorunu olmadığına emin olun. Reflüsü olan, grip, diş çıkaran bir çocuk uyku eğitimine olumlu yanıt vermeyecektir. Uyku eğitiminde sonuç elde etmek için tutarlı ve istikrarlı olmak şarttır. Çocuğun bakımından sorumlu olan herkes ile çocuğa uyku eğitimi verileceği konusunda anlaşın. Özellikle anne ve babanın bu konuda işbirliği içinde olması önemlidir. Yoksa önünüze çıkan ilk zorlukta anne ya da babadan birisi pes edecek ve sonuç alınması imkansız hale gelecektir. Bir kaç gün çocuğunuzu gözlemleyin. Kaçta yatıp kaçta kalktığı, gece ne aralıklarala uyandığı gibi detayları not edin. Gece aynı saatlerde mi kalkıyor, gündüz hep 35 dakikada bir mi uyanıyor, iki uyku arasında çok uzun süre mi uyanık kalıyor… Amacınız bu tür şifreleri çözmek olsun… Uyku eğitimi ekolleri ve yöntemleri konusunda mümkün olduğu kadar çok bilgilenin.

Kendinizi ruhen hazır hissetmeden, iyice bilgilenmeden ve çocuğunuz için doğru bir şey yaptığınızı içselleştimeden başlamayın. Gerekirse bir süre daha gözlemleyerek, bilgi toplayarak, eşinizle konuyu konuşarak bekleyin. Cesaretinizi kıran, sizi olumsuz etkileyen, insanları gerekmedikçe sürece dahil etmeyin.

Uyku eğitimi verirken nelere dikkat etmeliyim? 
Çocuğun yanında sakin olumlu ve yapıcı olmaya çalışın. Uyku eğitimini ona cezaymış gibi bir tavırla yapmayın. Uyku eğitiminin çaresizlikten başvurduğunuz bir yol olduğu hissi onu da olumsuz etkileyecektir. Çocuğunuz ileride ayakkabı bağlamayı öğreteceğiniz gibi şimdi de uyumayı öğretiyorsunuz. Bu durumu gözünüzde büyütmemeye çalışın.

Çocuğunuz büyük de küçük de olsa onunla konuşun. Büyükse ve mesela emzirmeyi kesecekseniz bunu ona nedenleriyle anlatın. Küçükse daha basit bir yol izleyin. ‘’Anne seni çok seviyor, ama artık uyku zamanı, anne sana sabah olunca meme verecek, biliyorum meme olmadan uyumak zor geliyor, ama benim güzel kızım birazdan mışıl mışıl uyuyacak’’ gibi.

Bir uyku eğitimi uzmanının bütün sistemini alıp uygulayacaksanız, bunu eksiksiz ve istikararlı bir biçimde uyguladığınızdan emin olun. Bir sistemi tamamen uygulamak istemiyorsanız, işinize yarayacak en basit uyku eğitimi yöntemlerinden başlayın. Daha zorlayıcı yöntemleri sona bırakın. Örneğin yatır kaldır yapmaya başlamadan önce çocuğunuzu bir uyku arkadaşı ya da emziğe alıştırmayı deneyebilirsiniz. Tümüyle bir sistemi de uygulasanız, seçtiğiniz bir iki yöntemle de başlasanız öncelikle çocuğunuzun uyku düzenini gözden geçirin ve çocuğun iyi bir uyku rutinine kavuşmasını sağlayın. Çocuğun uyanık kaldığı süreyi yaşına uygun hale getirin. Gerekirse daha sık uyutun, daha erken yatırın ya da sabah ya da öğle uykusundan uyandırın. Uyku eğitimine cuma akşamı ya da haftasonu başlamak daha mantıklı olabilir. Çalışıyorsanız zor geçebilecek ilk bir-iki günün sabahında siz ya da eşiniz işe gitmek zorunda kalmazsınız.

Unutmayın, uyku eğitiminde yıktığınız sistemin yerine koyuncaya kadar herşey ilk başta daha kötüye gidebilir. Ama çocuğunzun yaşına ve mizacına göre uzun olmayan bir sürede sonuç alırsınız. Tam çözüldü derken zaman zaman geriye dönüşler de olabilir. Bunların sizi yıldırmasına izin vermeyin. Uyku eğitimi sırasında istikrar ve tutarlılık uğruna sabit fikirli olmayın. Uyguladığınız yöntem çocuğunuza ya da onun yaşına uygun olmay bilir. Sizin ya da onun için doğru zaman olmayabilir. Bir direnç ile karşılaştığınızla vazgeçmek ile çocuğunzun ihtiyaçlarını anlayıp onlara cevap veremek farklı şeylerdir. Çocuğunuzun ihtiyaçlarını gözardı etmeyin. Bazı yöntemlerden vazgeçmneiz gerektiğinde vazgeçin.

Bir kere uyku eğitimi alan bebek, bir daha hiç uyanmıyor mu?
Uyku eğitimi çocuğunuzun diş ağrısını geçirmez, tıkalı burnunu açmaz, gece kötü bir rüya gördüyse onu sakinleştirmez. Uyku eğitimi uykuya dalmayı becerememekten kaynaklı, alışkanlıklara bağlı uyanmaları yüzde yüz sonlandırır. Kötü uyku düzeninden kaynaklanan kısa uyku, zor uykuya dalma gibi sorunların kesin çözümüdür. Ama çocuğunuz, hele ki uykusu hassas bir çocuksa, başka nedenlerle tabi ki zaman zaman uyanacaktır. Bu uyanmalar dönemseldir ve nedenleri vardır. Nedenler ortadan kalkınca uykusuzluk da ortadan kalkar. Eğer bu nedeni belli uyanmalar sırasında bazı kötü alışkanlıklar başlarsa, bunlar devam eden haftalarda da uyanmalara neden olabilir. O zaman raydan çıkan uyku için devreye yine uyku eğitimi yöntemleri girecektir.

Kaynak İçin Tıklayınız

Bebeğimi Nasıl ve Ne Zaman Sütten Kesmeliyim?

Çoğu anne için bebeğini ne zaman ve nasıl sütten keseceğini belirlemek emzirmenin en zor yanıdır. Bebeklerin ne zaman sütten kesilmesi gerektiğine dair farklı görüşler bulunmaktadır. Örneğin, sağlıkçılar emzirmeyi bırakmak için 2 yaş gibi ileri zamanları önerirken kişilik gelişimi teorisyenleri en fazla 9-12 aylık döneme kadar emzirmeyi tavsiye etmektedir.Ayrıca, her bebek ve anne çiftinin kendine özgü ihtiyaçları bulunduğundan sütten kesmenin ideal zamanlaması kişiden kişiye değişebilmektedir. Benim önerim bebeğinizi ne zaman sütten keseceğinizin kararını verirken hem anne olarak beklentilerinizi hem de bebeğinizin fiziksel ve psiko-sosyal gelişimini takip eden bir uzmana mutlaka danışmanızdır.

Sütten kesmek için doğru zamanı belirlemek bir yana, sütten kesme yöntemi olarak da size ve bebeğinize uygun seçeneği bulmanız önemlidir. Yüz yıllar boyunca sütten kesmeyle ilgili farklı yöntemler denenmiş ve geliştirilmiştir. Temelde iki çeşit sütten kesme yöntemi bulunmaktadır:

AZALTARAK SÜTTEN KESME ve BİR ANDA SÜTTEN KESME AZALTARAK SÜTTEN KESME
 Emzirmeyi adım adım azaltarak ortadan kaldırmak modern kültürde en çok kabul gören sütten kesme yöntemidir. Bu yöntem şu şekilde işler: bebeğiniz/çocuğunuz günlük emzirmelerden herhangi birine ilgisini yitirdiğinde o emzirmeyi atlamaya başlarsınız. Yani o emzirme vaktinde bebeğinize meme vermek yerine, yaşına bağlı olarak biberon vermeyi ya da başka bir yiyecek sunmayı denersiniz. İlerleyen haftalar boyunca gün içindeki diğer emzirmeleri de birer birer atlayıp biberon ya da başka bir yiyecekle değiştirmeye devam edersiniz. Bu şekilde adım adım bebeğinizin anne memesini emme ihtiyacı azalır ve emzirme biter. Bu yöntem her ne kadar mantıklı ve uygulanabilir gözükse de başarılı olması iki şeye bağlıdır: bebeğiniz gün boyunca belirli vakitlerde emiyor olmalıdır ve emmek istemesinin tek sebebi açlık olmalıdır. Örneğin, karnı acıkmasa bile sadece canı istediği için emen ve gün boyunca onlarca kez emzirdiğiniz bir bebeğiniz varsa bu yöntemin işe yaraması oldukça zordur. Bu yöntem, özellikle 1 yaş ve sonrası çocukların anne memesini bir tür rahatlama, gevşeme ve zevk unsuru olarak kullandığı durumlarda o kadar etkin değildir. Bir yaş ve üstü çoğu çocuk, azaltarak sütten kesme sürecinde çok daha huzursuz ve meme konusunda çok daha talepkar hale gelebilmektedir. Emzirmeyi azaltarak sütten kesme yöntemi, daha çok bebeği 6-12 ay arası dönemde olan anneler kullanabilir.

 BİR ANDA SÜTTEN KESME Bir anda sütten kesme yaklaşımı çoğu toplumda bebekleri sütten kesmek için yaygın şekilde uygulanmaktadır. Bir anda sütten kesmek derken, tamamen anne sütüyle beslenen bebeği bir gün içinde yetişkin gibi beslemeye başlamak kastedilmemektedir. Genellikle bir anda sütten kesme yöntemi en az bir ve üstü yaşlardaki, değişik yiyecekleri zaten yiyor durumda olan çocuklara uygulanır. İğrendirme (Aversion) -Bir anda sütten kesmenin en sık kullanılan versiyonu anne memesinin tadını ya da görüntüsünü değiştirerek çocuğu iğrendirme yöntemiyle memeden vazgeçirmektir.

Örneğin; Meksika'da çoğu kadın göğsüne kıvamlı kakao sürüp çocuğa bunun 'kaka' olduğunu söylemekte ve doğal olarak 'kaka' yemek istemeyen çocuk kolaylıkla memeden uzaklaşmaktadır. Yeni Gine'deki geleneksel toplumlarda ise kakao yerine memeye çamur sürerek sütten kesme yaygındır. Dünyadaki çoğu toplumda memeye aloe, acı biber, hardal hatta ketçap gibi çocuğa itici gelebilcek tatlar sürerek sütten kesme yöntemi uygulanmaktadır. Yine de batı toplumlarında özellikle 18. yüzyılın ortalarından sonra kötü tatlar kullanarak sütten kesmeye daha az rastlanmaktadır. Bunun sebebi batıda çoğu bebeğin 1 yaşını bulmadan emmeyi bırakıyor olmasıdır. Küçük bebeklerin anne memesine olan bağı daha zayıf olduğundan sütten kesmeye dirençleri de daha azdır. Daha önce belirtildiği gibi 6-12 aylık dönemdeki çoğu bebekte azaltarak sütten kesme yöntemi kolaylıkla işe yaramaktadır.

 Ayrılma -Bir anda sütten kesmenin yaygın şekilde kullanılan bir diğer versiyonu da ayrılma yöntemidir. Anne çocuğu birkaç günlüğüne babayla/bakıcıyla evde bırakır ya da büyükanneye/başka bir akrabaya gönderir. Bu yöntem endüstri devrimi öncesinde İngiltere'de ve Amerikan kolonilerinde oldukça yaygındı. Halen bazı batılı kadınlar bu yöntemle bebeklerini sütten kesmektedir.

Ayrılma yönteminde çocuğun hayatından hem anne memesinin sunduğu rahatlık hem de annenin yakında olmasının verdiği güven hissi geri çekildiğinden, bazı yaklaşımlar bu yöntemin çocuk için sakıncalı olabileceğini savunur. Oysaki uygulamada ayrılma yöntemiyle sütten kesilen çoğu çocuğun annesinin yokluğunda onu özlediğini ama uzun süreli bir üzüntü yaşamadığını gözlemlemekteyiz. Eğer annenin yokluğunda baba/bakıcı/büyükanne olması gereken duyarlı ve sevecen tavrı sergiliyorsa çocuk annenin özlemine rağmen günlerini sağlıklı ve mutlu şekilde geçirebilmektedir.

Anne döndüğünde ise çocuk meme istese bile bu konuda o kadar kararlı ve ısrarcı olmamaktadır. Annenin emzirmeden kucakta tutma önerisini kalaylıkla kabul etmektedir. Çoğu anne zahmetli iğrendirme ve azaltarak sütten kesme yöntemlerine göre ayrılma yönteminin oldukça kolay, etkin ve sorunsuz olduğunu söylemektedir.

Eğer emzirmeye devam ettiğiniz çocuğunuzdan birkaç günlüğüne ayrılmanız gerekiyorsa mutlaka onu tanıdığı, bildiği, sevdiği kişilerle bırakın. Yanına mümkün olduğu kadar çok tanıdık eşya verin- bir battaniye ya da yastık, yumuşak bir oyuncak ya da bebek, birlikte okuduğunuz kitap, kendi resminiz, üzerinde sizin kokunuz bulunan bir eşarp vb. Ayrılmadan önce çocuğunuza ne kadar süre yanında olmayacağınızı anlatmaya çalışın: '2 gece bensiz uyuyacaksın. 3. gece yanında olacağım' gibi. Çocuğunuzla siz yokken ilgilenecek kişiyi çocuğunuzun sevdiği yiyecekler, aktiviteler, tercih ettiği uyuma şekli konusunda mutlaka bilgilendirin. Eğer çocuğunuz uykuya dalma yöntemi olarak emmeyi benimsemiş, gece boyunca da meme isteyen bir bebekse bakıcıyı bir ya da iki gece boyunca fazlasıyla zorlanabilecekleri konusunda uyarın.

ÖZETLE
İster azaltarak isterseniz bir anda sütten kesmeyi deneyin, sütten kesme sürecinde çocuğunuza mutlaka empatik davranmalısınız. Sütten kesme sürecinde çocuğunuza en az emzirdiğiniz dönemdeki kadar yakın olmayı ve sevgi göstermeyi ihmal etmeyin. Sütten kesme sürecinde de, diğer her konuda olduğu gibi, kendinizden emin olmanız çocuğunuzun size güvenmesini sağlamak için en önemli nokta olacaktır. Sınırları net şekilde belirleyin ve onlara sadık kalın. Tutarsızlığınız çocuğunuzun kafasını karıştıracak ve anksiyetesini yükseltecektir. Sütten kesme aşamasında tutarlılığın önemini bilmenize rağmen esnekliğin de gerektiğini unutmayın. Eğer sütten kesme çabanız çocuğunuzu gerginleştiriyorsa bu durumda planınızı değiştirmeniz en doğrusu olur: bir süre daha (günde bir ya da iki kez) emzirmeye devam edebilirsiniz. Çocuğunuz birkaç hafta/ay içinde gerginliğini atıp yeniden mutlu haline döndükten sonra sütten kesme onun için çok daha sorunsuz olacaktır.

Gelişim Uzmanı Psikolog Sinem Olcay

Kaynak İçin Tıklayınız

Bebeğinizin Zeka Gelişimi ve Anne Sütü

Anne sütünün zeka gelişimine etkisi olduğunu biliyor muydunuz? Emziren annelerin, özellikle lahana, turşu ve baharatlı yiyeceklerin tüketiminden kaçınmaları gerekiyor. Doğum sonrası, bebeği emzirmeye başlayan annenin, et, süt, yoğurt, meyve, sebze tüketimine ağırlık vermesi öneriliyor. Haftada iki kez balık yenilmesi ve aşırıya kaçmadan ceviz tüketilmesi de bebeğin zeka gelişimini olumlu etkiliyor.

Selçuk Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Erkul, özellikle halk arasında, emziren annelerin beslenmeleri konusunda çok sayıda yaygın yanlış inanışların olduğunu belirtti. Örneğin; loğusa kadınların az su içmeleri gerektiği yönündeki inanışın tamamen asılsız olduğunu ifade eden Erkul, bunun aksine emziren annenin yeteri kadar sütü olması için, çok su tüketmesi gerektiğini anımsattı. Prof. Dr. Erkul, “Anne az su içtiği takdirde sütünde bir azalma, hatta kesilme dahi olabilir” dedi.

Erkul, hamilelik döneminde kilo konusunda dikkatli davranan anne adayının, doğumdan sonra kesinlikle diyet yapmaması gerektiğini kaydederek, şunları ifade etti: “Doğum sonrası anne, bebeğini emzirmeye başladığı için beslenmesine özellikle dikkat etmeli. Çünkü bebek ilk dönemlerde sadece anne sütü ile beslenir. Anne doğumda aldığı kiloları zaman içinde vermeli ancak sıkı diyet yaparak beslenmeye sınırlama getirmemelidir. Çünkü annenin yetersiz beslenmesi, bebeğin yetersiz beslenmesi sonucunu doğurur.”

Emziren annenin yediği besinlerden bebeğin de etkilendiğini belirten Erkul, “Emziren anneler, özellikle lahana, turşu ve baharatlı yiyeceklerden kaçınmalıdır. Sütün tadına karışan baharat, bebekte emme isteksizliği yaratabilir” diye konuştu. Annenin, bunların dışında kalan her türlü besini gönül rahatlığıyla yiyebileceğini anlatan Erkul, et, süt, yoğurt, meyve, sebze tüketimine ağırlık verilmesinin doğru bir beslenme tarzı olacağını ifade etti.

Zeka gelişimi için balık ve ceviz
Prof. Erkul, bebeğin zeka gelişimi açısından annenin haftada iki kez balık yemesinin, aşırıya kaçmamak kaydıyla ceviz tüketmesinin de olumlu etkilerinin olduğunu söyledi. Gaz yapıcı etkisiyle bilinen kuru fasulyenin de, emziren anneler tarafından çok fazla tüketilmediğini belirten Erkul, “Emziren annelerin, kuru fasulyeyi yasaklayamıyoruz. Çünkü et alamayanlar, protein ihtiyacını bu besinden karşılıyor. Fasulyenin yaratacağı gaza katlanmak şartıyla, kuru fasulyeyi de tüketebilirler” diye konuştu.

Kaynak İçin Tıklayınız

Emziren Anneler Nasıl Beslenmeli ve Ne Yapmalı

Emziren annelerin beslenme alışkanlıkları, normal beslenme alışkanlıklarından farklılık arz etmelidir. Emziren anneler için tüketilecek besinlerin, anne sütünü arttırıcı etkisi olması, özellikle bebeğin sağlıklı bir şekilde beslenmesini temin etmek açısından son derece gereklidir. Tabi anne sütünü arttıran etkenler sadece beslenme ve doğru gıdaları seçme ile de sınırlı değil. Aynı zamanda psikolojik faktörler de annenin sütünü arttırmak için çok etkili olabilmektedir. Ayrıca bebeği sürekli emzirmek te anne sütünün artması için son derece faydalı bir yöntemdir. Bu konularda uzmanından aldığımız bilgileri şimdi sizlerle paylaşacak ve doğal yollarla anne sütü nasıl arttırılır bunu izah edeceğiz.

 Emzirme süreci (laktasyon) genellikle meme büyümesi, süt salgılanmasının başlaması ve başlayan süt salgılanmasının devamı olmak üzere üç döneme ayrılır. Başarılı bir emzirme bebeğe günde, 20-30 gram kilo alımı sağlar. Peki emzirmenin başarısını neler etkiler? Annenin beslenmesi önemli midir? Emzirme döneminde nasıl beslenilmeli? İşte bu soruların yanıtını Prof. Dr. Gülden Koksal veriyor:

Olumlu Düşünceler Anne Sütünü Arttırıyor: 
Başarılı bir emzirme için yeterli ve dengeli beslenme gerekli. Ancak, bebeğini büyütmek, sağlıklı olmasını sağlamak ve yaşatmak amacı ile uyarılmış, beslenmesi dengeli ve yeterli olmayan bir anne bile başarılı bir emzirme dönemi geçirebilir. İyi duygular, bebeği ile mutlu olmak, sevgi ile onu düşünmek, çocuğunu görebilmek, ona dokunabilmek, bebeğini yanında hissetmek, sütünün onun için en iyi besin olduğunu bilmek, anneyi emzirme hazırlar.

Anne Sütünü Arttırabilmek İçin Anne’ye Yardımcı Olunmalı 
Anne sütüyle beslenme, kültürlere göre değişmektedir. Aile çevresi ve yakın akrabaların tutumu, güven duyulan sağlık personeli, annenin duygularını etkileyebilmekte süt verimini arttırmaktadır. Bebeği ile ilgili kaygılar hastalık veya sakat doğumlar baba ve yakın ve güvenilir kişilerden destek görmemek, sağlık personelinin hatalı tutumu, annede kaygı yaratarak süt verimini azaltabilir.

Emziren anneler emzirme işleminden önce neler yapmalı:
Emziren kadınların doğumdan önce ve sonra meme uçlarını özel yöntemlerle emzirmeye hazırlamaları gerekir. Memedeki herhangi bir bozukluk veya rahatsızlığı önleyebilmek için günde bir veya birkaç kez özel egzersizler yapılabilir, meme ucu uyarılmalı ve doğum öncesi bakım ünitelerinde ayrıntılı eğitim verilmelidir

Uyarılma şart
Süt salgılanmasında emme uyarılarının büyük etkisi vardır. Emzirme başladıktan sonra emme uyarılarına göre anne sütünün yapımı değişkenlik gösterir. Memenin içinde süt salgılama hücre kümelerinden oluşan ve alveol adı verilen küçük kesecikler vardır. Prolaktin adlı hormon bu hücrelerden süt salgılanmasını sağlar. Alveollerin çevresinde, kasıldıklarında sütü meme ucuna doğru sağan kas hücreleri vardır. Oksitosin adlı hormon bu kas hücrelerinin kasılmasını sağlar. Küçük tüpler ya da kanallar sütü alveolden dışarı taşır. Küçük ve büyük memeler yaklaşık aynı miktarda salgı bezi dokusuna sahiptir ve ikisi de yeterince süt üretebilir. Başarılı bir emzirme bebeğin emmesi ile başlar. Emme emzirmenin başlamasında en önemli uyarıdır.

Fazla emme sütü arttırır
Bebek meme emdiğinde meme ucundan duyusal ileti beyine giderek süt salgısını uyarır. Yanıt olarak da beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön lobu prolaktin salgılar. Prolaktin kan dolaşımına karışarak memeye gider ve süt salgılayıcı hücrelerin süt salgılamalarını sağlar. Fazla emme, fazla süt yapar. Bu doğaı bir bilgidir. Ekonomide sunu (arz) ve istem (talep) olarak adlandırılan denge, anne ve bebek arasında da vardır. Normal bir emzirme döneminde, bebekteki açlık giderme uyarısı annede süt salgılama etkisi yaratır. Midenin boşalma zamanı çocuklara göre farklılıklar gösterdiğinden, anne sütü alanlarda ilk aylarda bir beslenme programı yapmak, saat aralıkları koymak sakıncalıdır.

Kaynak İçin Tıklayınız

Anne Sütünün Yeterliliği Nasıl Anlaşılır?

Bebeğinize sütünüzün yetip yetmediğiyle alakalı endişeniz varsa bu yazımızda hem anne sütünün bebeğe nasıl verileceğini hemde sütünüzün yetip yetmediğiyle alakalı bir çok bilgiye ulaşabilirsiniz.
Beslenme büyüme ve gelişme için gerekli besin öğelerinin dengeli olarak alınabilmesi ve kullanılabilmesidir. Beslenme ile sağlık durumu arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Beslenmesi iyi olmayan çocukta bağışıklık sistemi etkilenmekte, hastalıklara karşı yatkınlık oluşmakta, her hastalık sonrasında beslenme biraz daha bozulabilmekte, büyüme ve gelişme beklenilen düzeyde olmamaktadır.
Anne sütü yeterli ise ilk 6 ayda bebeğin tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılayabilmektedir.

Anne sütü yeterliliği nasıl anlaşılır? 
Bebeğin doyduğunun en iyi göstergesi yeterli kilo almasıdır. İlk 6 ay içinde 150-200gr. yada her ay 600-800gr. kilo alımı anne sütünün yeterli olduğunu gösterir. Bunun dışında bebeğin günde 5-6 kez altını ıslatması, günde 1-2 kez kakasını yapması anne sütünün yeterliliği konusunda bize fikir verir. Diğer yandan anne sütünün yetersiz olduğu durumlarda , bebek aç kaldığında kan şekeri düzeyinin düşmesine bağlı olarak bebek uyuklayabilir ve ağlamayabilir. Bu sakin görünüm yanlışlıkla bebeğin doyduğu izlenimini verebilir. Bu nedenle bebeğin kilo alımı ilk 1 yaşta yakından izlenmelidir.

Anne sütünün bol olması için neler yapılmalıdır?
Anne sütünün salgılanmasına etki eden 3 ana faktör vardır. - bebeğin sık sık emzirilmesi - annenin beslenmesi ve sıvı alımı - annenin ruhsal durumu Sütün bol olmasını sağlayan en önemli faktör bebeğin emmesidir.
Bebek doğumdan Sonra en kısa sürede( en geç yarım saat içerisinde) emzirilmeye başlanmalıdır. Bebeğin emmeye en istekli olduğu bu dönem geçirilirse bebek uzunca bir süre emmeye isteksizlik gösterecek ve ilk emzirme gecikecektir. Süt gelmese bile erkenden emzirilmelidir. Bu, refleksin oluşmasını ve sütün salgılanmasını başlatacaktır. Takip eden süreçte ise bebek anne memesini her aradığında gece ve gündüz sık sık emzirilmelidir. Annenin emzirme döneminde estetik kaygı ile yada kilo verme amacıyla diyet uygulaması süt oluşumunu azaltacaktır. Anneden bu dönemde beklenen aşırı beslenme olmayıp, günlük ihtiyaçlarının biraz üzerinde beslenmesidir. Halk arasında süt salgısını arttırdığı savunulan bir çok besin maddesinin böyle bir etkisi bilinmemektedir. Bu nedenle anne, emzirme döneminde diyet yapmamalı, her gün tüm besin gruplarından düzenli olarak yemeli, ortalama 4 litre kadar sıvı tüketmeli, aşırı miktarda çay ve kahve tüketmemeli, sigara kullanmamalıdır. Diğer önemli faktör annenin ruhsal durumudur. Stres, tartışma, yorgunluk anne sütünü olumsuz etkilemektedir.

Anne sütünün emzirme süreleri ve aralıkları nasıl olmalıdır?
Bebekler bir öğünde alacakları anne sütünün %50’sini ilk 1-2 dakikada, %90’nını ise ilk 5 dakikada emerler. Ortalama emzirme süresi 15-30 dakika arasındadır. Bebek sabit zaman aralıkları ile değil, istedikçe emzirmeye çalışılmalıdır. Bu süre 30 dakika ile 3 saat arasında değişmekte olup beslenme aralıklarının 3 saati aşmamasına özen gösterilmelidir.

Anne sütünü nasıl saklayabilirim? 
Özellikle çalışan anneler el veya pompa yardımı ile sağdıkları sütü steril kaplara aktararak evde olmadığı saatlerde bebeklerine verilmesini sağlayabilir. Bu amaçla sağılan anne sütü: Oda sıcaklığında 4-6 saat Buzdolabında 24 saat Buzdolabının buzluğunda 4 hafta Derin dondurucuda 6 ay saklanabilir.

Ek gıdaların verilme sırası nasıl olmalıdır? 
Anne sütü yeterli ise 6. aya kadar ek gıda verilmemelidir. Anne sütü yeterli değil yada yok ise 4.aydan sonra hekim önerisi doğrultusunda ek gıdalara başlanabilir.

Kayak İçin Tıklayınız

30 Temmuz 2013 Salı

Kariyer İçin Bebek Sahibi Olmayı Erteleyenler Yumurta Rezervine Baktırmalı

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu, "Kariyer yaparken çocuk sahibi olmayı ertelemek isteyenler sonradan "keşke" dememek için yumurta rezervine baktırarak karar vermeli" diyor.

Çocuk sahibi olmayı geciktirirken hekim desteği almak gerekir mi?

Çocuk sahibi olmak sorumluluk isteyen bir konu... Sosyal ve ekonomik olarak bazı beklentilerimizi hallettikten sonra planlı bir şekilde çocuk sahibi olmayı istemek doğru ama bunu ne kadar geciktirebiliriz? Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişeceği için bu konuda mutlaka hekim yardımı alınmalıdır. Çünkü kariyer isteği, çocuk doğurmanın  işini olumsuz etkileme riski, ekonomik güçlenme isteği, sosyal yönden eşler arası uyumun tam oturduğuna inandıktan sonra planlama yapma isteği gibi makul nedenlerle de olsa nereye kadar geciktirilmeli sorusunun cevabını hekimden almakta fayda vardır.

Hekim bu durumda nasıl bir araştırma yapar? 
Mutlaka ın yumurtalık rezervine bakılmalıdır. Her ın yumurtalık rezervi farklıdır. Yumurtalık rezervi yumurta sayısı ve kalitesini doğrudan etkileyeceği için rezervin bilinmesi önemlidir. Öncelikle bunun araştırılması gerekir. Yumurta rezervine bakarak skorlama analizi çıkartıyoruz. Kötü, orta veya iyi bir rezervin olduğunu kişiye bildiriyoruz. O da bu analize göre kararını daha lı vermiş oluyor.

Yumurta rezervinin durumu nasıl belirlenir? 
Rezerv sayınını tespit etmenin çeşitli yolları vardır. Hastanın hikâyesi bu konuda önem taşır. Annesinin, teyzesinin adetten kesilme yaşı, adet düzeninin öğrenilmesi gerekir, ailesinde erken menopoz olan ın kendisinin de erken menopoz riski vardır. Ayrıca bazı laboratuar testleri ve ultrasonografi de bu konuda bize yardımcı olur. Âdetin 3. günü yapılacak bazı kan testleri, ultrasonografi ile yumurtalıkların büyüklükleri ve içerdikleri küçük kist sayısı bize yumurtalık rezervi konusunda ışık tutar. Dolayısıyla hekim muayenesi sonrası , yumurtalık rezervi konusunda bilgi sahibi olup ne kadar oyalanabileceği sorusuna cevap bulmuş olur. Bu arada eşinin de sperm tetkiki yaptırmasında fayda vardır.

Yumurtalık rezervi ayrıca çocuk isteğiyle hekim kontrolünde olan hastalar için de önemlidir. Bazı geleneksel tedavi yöntemleri ile gereksiz oyalanmadan daha kesin tedavi arama yollarına geçiş hızlandırılabilir.

Kaynak İçin Tıklayınız

Bebeklerde Cilt Bakımının Önemi

Bebeklerin cildi ince, duyarlı ve daha az yağlıdır. Bu yüzden tahrişlere ve mikroplara karşı direnci azdır. Tam zamanlı doğan bebeklerde cildi kaplayan mumsu madde (vernix caseosa) önemli koruyucudur. Son yıllarda birçok yenidoğan ünitelerinde  bebek hemen yıkanmamakta, böylece mumsu maddenin koruyucu tabaka özelliğinden yararlanılmaktadır.

Beklenen doğum süresi geçmiş bebeklerin cildi buruşuktur ve doğumu izleyen haftalar içinde pul pul dökülür. Bu fizyolojik, normal bir durumdur.

Doğumu izleyen ilk günlerde tıbbı önemi olmayan, anneden bebeğe geçen hormonların etkisiyle ufak sivilceye benzeyen kırmızı döküntü özellikle bebeğin yüzünde belirir ve yanlızca cildin temizliğine dikkat edilerek kısa sürede kaybolur. Ancak, yine ilk günlerde bebeğin yüz ve vücudunda ufak, kırmızı zemin üzerinde sarı baş veren döküntüler deri enfeksiyonu habercisidir. Stafilokokus aureus denilen bir bakterinin yaptığı bu döküntü, ayırıcı tanı amacıyla mutlaka bir doktor tarafından değerlendirilmelidir.

Bebeklerin sakallı ve bıyıklı kişiler ve ıslak öpenler tarafından sık öpülmeleri ciltte tahrişe yol açar, cildin direncini düşürür ve üzerine kolaylıkla infeksiyon binmesine neden olur. Allerjiye yatkın, atopik bünyeli bebekler de tahrişten uzak tutulmalıdır. Bebek ekzemaları atopik bebeklerin en önemli sorunudur ve mutlaka uzman değerlendirmesi istemektedir.
Bebek cilt bakımında koruma önemlidir:

Bebeğin giysilerini deterjan ile yıkamayın. Sabun tozlarını tercih edin. Bol suyla durulayıp mümkün oldukça güneşte kurutun ve mutlaka ütüleyin.

Sık sık altını değiştirerek cildin idrar ve dışkı ile uzun süre temasını önleyin. Yeni doğan döneminde bebeğin gece altını değiştirmeme, böylece uykusunu bölmeyip buna alıştırmamak gibi, bebeğin bakımına yardımcı olan yaşlıların genç annelere önerdikleri, tembellik kokan yaklaşımlar vardır. 6-8 saat gibi uzun süre idrar veya dışkı ile temas eden cilt ileri derecede kızarmakta, cildin yapısal özelliğine göre bazı bebeklerde yer yer çatlayarak kanamakta, üzerine binen bakteri ve mantarlarla her idrar değdiğinde bebek canı çok yanarak uzun süre ağlamaktadır. Bu tip pişiklerin tedavisi uzun süre almaktadır. Bebeğin altı her 2-3 saatte bir değiştirilmeli, her seferinde ılık suyla yıkanarak kurulanmalı, kısa süre altı açık bırakılıp havalandırılmalı, iyice kuruduğu görüldükten sonra bebek yağı ince bir tabaka şeklinde sürülüp kapatılmalıdır.

Sürtünme tahrişi genellikle koltuk altları, kasıklar gibi boğumlu bölgelerde bez, dar giysi, havlarını döken giysiler ve terle artmaktadır. Bebekleri giydirirken, kendi giysi katımıza bir kat daha ekleyerek giydirmeliyiz. Kendimizden bir kat eksiltiyorsak, bebeğimizden de bir kat çıkarmayı unutmamalıyız. Kabaca biz evde atlet tipi giysilerle gezerken, bebeği battaniyeye sarmamalıyız.

Sıcak ve kuru ortamlar ve rüzgar ciltte gerilmeye ve buna bağlı tahrişe yol açar. Anne sütü almayan, ek gıdalara geçmiş çocuklarda günlük su gereksiniminin karşılanması, cildin doğal nemini korumakta önemlidir.

Bebeklerin cildinde, cildi güneşe karşı koruyan ''melanin'' adlı doğal koruyucu yapılar henüz oluşmaz. Bu nedenle 1 yaşın altındaki bebeği doğrudan güneş ışığından korumalıyız. Korumada aşırıya kaçmak, bebeğin güneşin yararlı ve bebekler için gerekli D vitamini metabolizması üzerindeki etkisinden faydalanmasını önler ve bu da bebeği raşitizm denilen klinik tabloya kadar götürür. Bu nedenle el, ayaklar ve yanaklar güneş görecek şekilde, yüksek koruma faktörlü güneş bakım ürünleri sürerek, kumsalda şemsiye altında, denizden ve kumdan yansıyan ışınlarla güneşin yaralı ışınlarından bebeği faydalandırmalıyız. Bebeğin güneşle buluşmasında dikat edilmesi gereken önemli diğer nokta ise pencere camlarının yaralı güneş ışınlarını kırması ve D vitamini yapılması için gerekli dalga boyundaki güneş ışınının camdan geçememesidir. Pencere camı bu durumda  büyüteç özelliği gösterip bebeğin cildinde hafif yanığa neden olablir. Bu nedenle güneşlenme açık havada yapılmalıdır.

Dr. Faik Kuseyri

Kaynak İçin Tıklayınız

Bebeğinizle İlk İletişime Anne Karnında Başlamalısınız

Anne karnındaki bebek ile konuşmak, ona müzik dinletmek bebeklerin görsel, zihinsel ve motor becerilerinin gelişmesini sağlıyor.

Gebelik ana rahmine “zigot” denilen döllenmiş yumurtanın oturması ile başlar. O an itibariyle hızla hücre bolünmeleri, organ oluşumları tetiklenir. Uzun bir süreç sonunda ellerimizin arasına aldığımız bu küçük eller ve şaşkın bakışlarla insan yavrusu dünyaya gelir. Peki ellerinize alıp dokunarak, konuşarak iletişim kurduğunuz bebeginiz ilk ne zaman sizinle ilişki kurdu, ilk ne zaman hissetti sizi? Siz karnınızda onun hareketlerini hissederek varlığına müteşekkir olduğunuz anlarda bu durumdan bihaber miydi? Ve ellerinizle karnınızı okşayarak ona söylediğiniz ilk şarkıları duydu mu?

 “SİZİ DUYUYORUM” 

Doktorunuz size hamileliginizi müjdelediğinde insan vücudunun en önemli hücresel yapılarının büyük kısmı oluşmuştur. Hücreler hızla bölünmekte ve sinir sisteminin çeşitli bölümleri oluşmaktadır. Bunu takip eden organ gelişimleri insanı varetme sürecinde hızla yol alınmasını sağlamaktadır. İnsanın beş duyusu arasında karmaşık organizasyonuna rağmen duyma duyusu anatomik kompakt yapısı sayesinde oluşumunu diğer duyulardan daha önce tamamlamaktadır. Öncelikle beynin her iki yanındaki beyin loblarına giren sinir lifleri oluşmaktadır. Bunu salyangoza benzetilen iç kulak kemiklerinin oluşumu takip ederken; bir yandan da dış kulak yolu ve sesi toparlayıp odaklamaya yarayan kulak kepçesi oluşmaya başlar. Daha 11 haftalık embriyoda dış kulak delikleri izlense de, kulak yapısının sinir iletimi tamamlaması için çok zaman vardır. Henüz sizi duyamamaktadır, ancak oluşum hızı yine de büyüleyicidir. 5 hafta kadar sonra iç ve orta kulak bağlantılari tamamlanmış olacaktır. Yine de ilk ses dalgalarının beyine ulaşması için daha zaman vardır. Ancak ana rahminde “amnion” denilen sıvı içerisinde ağırlıksızca duran fetus, bu sıvının dalgalar şeklinde ileteceği sesi dış kulak yolundan beynine iletip onu "duymak" icin 17. haftayı bekleyecektir. 17 haftalık olan fetus, titreşimlerle ana rahmine iletilen sesin yine rahim içerisindeki sıvıda yaptıkları titreşimleri kulak ve iç kulakta hissedecek ve "duyma" ya başlayacaktır. Öncelikle annenin bağırsak sesleri ve kalp seslerini duyacak, daha sonra annesi konuşurken titreşen ses tellerinin oluşturduğu vibrasyonun, akciğerler ve karın yoluyla dağılıp kendine gelmesi ile annesinin sesi ile tanışacaktır. Bir süre sonra dış dünya ile tek ilişkisi olan bu duyma fonksiyonunun önemini kavrayacak ve bu duyduğu sesin kendi yaşamının bağımlı olduğu kişinin, kendini var edenin sesi olduğunu hissedecektir. Bu an itibariyla anne kalp atışlarının sesi ve anne sesini duyduğu sürece kendi yaşamına dair bir tehdit olmadığına inanacak ve huzur duyacaktır.

19. HAFTADAN İTİBAREN DIŞ SESLERİ ALGILAYABİLİYOR

19-20. haftalar civarında dışarıdaki sesler bebeginizin kulaklarına bir miktar filtre edildikten sonra ulaşmaya baslayacak ve “ikinci ses” denilen sizin de duymadığınız ancak başkaları ile konuşurken duyulan sesinizi de duymaya başlayacaktır. Sizin sesiniz yanında yaşadığınız evdeki, sokaktaki yüksek sesleri de duyacaktır. Babalara gelince, onlar seslerini duyurmak icin 20-21 hafta civarini beklemek zorunda kalacaklardır. Bu haftalar itibariyla dış dünyayla tek iletişim yolu olan duyma duyusunun bütün gücünden faydalanacak ve sizinle, dünyayla iletişimini sürekli kılmaya çalışacaktır.

NELERİ DUYMAK İSTER? 

Psikanalitik yaklaşımın insan bilinçaltına inme çalışmaları çocukluk dönemiyle böylesine anlam kazanmışken, bilimsel çalışmalar bilinçaltı oluşma sürecinin daha da erken hatta anne karnında basladığı hipotezini ortaya attı. Duyan, dolayısıyla sesi bir iletişim şekli olarak kullanan bu küçük insan modeli, yaşamına dair nelerin destek nelerin tehlike olduğunu anlama savaşında, elbette en cok sesten faydalanacaktır. Bu da bebekle iletişimde sesin belki de ilk yol olmasını gerekli kılmaktadır. Nitekim bebekler doğum sonrası, annelerinin sesini duydukları anda derin bir huzur duyarak kendilerini annelerinin güvenli kollarına bırakmaktadırlar. Bunun üzerine bir grup İngiliz bilim adami daha ileri gitmiş, gebelerin bir grubuna belli bir şarkıyı gebelik boyunca defalarca dinletmiş ve aynı melodiyle doğumdan sonrada onları karşılaştırmıştır. Bebekler aynı sarkılarda ağlamayı bırakmış hem daha kolay, hem daha uzun uyumuşlardır. “Yaşamımızın en huzurlu dönemi” diye sunulan anne karnındaki fetal döneme ait olduğuna inandiklari bu müzikle aynı huzuru yaşamaları şaşırtıcı değildir. Bu bulgu bizi onlarla ses ve müzikle iletişim kurmaya yöneltmiştir.

ANNE KARNINDAKİ BEBEK EN ÇOK KLASİK MÜZİKTEN KEYİF ALIYOR

Öncelikle bebekler kendi beyin dalgalarını hoyratca yormayan ses dalgalarindan keyif alırlar. Bu nedenle klasik müzik en çok keyif aldıklari müzik türüdür. Özellikle Barok müzik, tekrarlayan yapısı ile bebeklerin en huzur duydukları müziktir. Dışarıdan gelen ses, dalgalar şeklinde anne karnına ulaştığından bulunduğunuz odada müzik çalıyor olması yeterlidir. Bu sesleri uzun süre dinlemek, hem bebeğe huzur vermektedir, hem de beyin gelişimi için önemlidir.

Bütün bu bilgiler neticesinde, anne adaylari icin belki de en çok akılda kalması gereken iki şey; öncelikle bebeklerinizle konuşmaya, sesinizin tınısının onlar üzerindeki etkisini onlara hissettirmeye anne karnında başlamanız gerekliliği ve sonrasında müziğin iyileştiriciliğinden yine anne karnında faydalanmaya başlamanın keyfidir.

Kaynak İçin Tıklayınız

5 Temmuz 2013 Cuma

Çocuğunuz Kazadan Nasıl Korursunuz?

Dünyada yapılan türlü istitastiklerin ortala masına göre, çocuk ölümlerinin % 30′u kazalardandır. Bunların büyük çoğunluğu, süt  çocukluğu dönemine aittir. Bu bakımdan  bebeklik
dönemindeki çocuklara çok dikkat  edilmeli, çocuk evdeki bütün insanların  kontrolünde bulundurulmalıdır.

Bu husustaki bazı tedbirler ve  tehlikeli durumlar şunlardır:

Bebeklerin mutfağa girmesini engelleyin. Sıcak su dolu kap ve çaydanlıklar, ısıtıcı aletler çocuğun haşlanmasına ve yanmasına neden olabilir.
1- Bebekler küçük bir çocukla bir arada yalnız bırakılmamalıdır. Haşarı çocuklar bebekleri oyuncak zannedebilirler ve bilmeden zararlı olabilirler. Çok kısa bir zaman diliminde bile, bu hususa dikkat etmeli, iki çocuğu başbaşa bırakmamalıdır.
2- Bebek, yatağında veya yüksek bir t yerde gözetimden uzak olmamalıdır. Bir ihtiyaç maddesinin temini için dışarıya çıkıldığında bile yere kalın bir battaniye üzerine konulmalıdır.
3- Yumuşak yastıklar, kuş tüyü yatak çocuğun boğulmasına sebep olabilir.
4- Karyola parmaklıklarının açık veya arızalı olması, çocuğun düşmesine neden olabilir.
5- Ortalıkta bırakılan ilâç, çamaşır suyu, gaz, benzin, kozmetik, asit, haşere ilâçları, boya malzemeleri ve fare zehiri gibi maddeler zehirlenmelere neden olabilir.
6- Termofor ve sıcak su şişeleri, sıcak su dolu kap ve çaydanlıklar, ısıtıcı aletler çocuğun haşlanmasına ve yanmasına neden olabilir.
7- Çocukların elektrik prizleri ve diğer elektrik aletleriyle oynamasına engel olunmalıdır. Bazı tip prizlere çocuk koruma aparatı takılabilmektedir.
8- Her türlü mutfak aletleriyle bebeğin oynaması, bebeğin yanında makas, şişe, bıçak, iğne ve derece bulundurulması çok tehlikelidir.
9- Bebeği kızgın güneşe ve çok sıcak bir yere bırakmak, güneş çarpmalarına, sıcaktan dolayı türlü bunalımlara neden olabilir.
ıo-Navlon torba ve benzeri malzemeyi, başına geçirerek, boğulma olabilir.
11- Emekleme ve ayakta durma yeteneği edin miş bir süt çocuğu, su dolu kap ve tekne gibi ev eşyalarından uzak tutulmalıdır.
12- Emzik kordonları, zıbın bağları, yakalık ipleri, çocuğun boynuna sarılarak boğulmasına neden olabilir.
13- Eline geçen her şeyi ağzına getiren, emmeye başlayan çocuğun boğulması ender rastlanan kazalardan değildir.
14- Küçük boncuklar, draje şekerler, oyuncak ve emzik tıpaları yutan çocuk, tehlikelerle karşı karşıyadır. Bu sebeple bebek, bunlardan uzak
tutulmalıdır.
15- Yere üstü örtülerek bırakılan çocuk, dikkat edilmezse görülmeyebilir. Bebeğin üstüne konan ağır bir eşya, çocuğun ölümüne neden olabilir. Yere konan bebeğin üstüne basılması, görülen çocuk kazalarındandır.
Bunlar bebeğinizi kazadan koruma yöntemlerinden bir kaçıdır.
Her türlü mutfak aletleriyle bebeğin, oynaması, makas, iğne gibi batıcı, kesici şeylerin bebeğin yanında bulundurulması çok tehlikelidir.
Küçük boncuklar, draje şekerler çocukları tehlikeyle karşı karşıya bırakır. Bu sebeple bebek, bunlardan uzak tutulmalıdır.

Kaynak İçin Tıklayınız..

Hamilelikte Vitamin Kullanımı


Hamilelikte folik asit ve demir dışındaki diğer vitaminlerin doğal yollardan alınmasının daha yararlıdır. Hamilelikte alınan vitaminlerin, bebeğin gelişimini etkiler, bu vitaminlerin doğal yollardan alınmasını daha yararlıdır.

Bizim ülkemiz için ise vitamin desteği genelde gereksizdir. Birçok sebze ve meyve günlük ihtiyaçtan çok daha fazla vitamin içerir. Genelde hamilelere vitamin hapları vermek alışkanlık olmuştur. Bu haplar iştah açabilir ve mide bağırsak sistemini gereksiz yere yorar. Ikiz hamileliklerde, dirençli kusmalarda ve hastalık hallerinde bazı özel vitaminlere karşı gereksinim artar.

Vitaminin fazlası yarar değil zarar verir bu yüzden bir uzmana danışarak vitamin kullanmalısınız. Fazla D vitamini yenidoğanda kalsiyum fazlalığına ve buna bağlı ciddi sorunlara yol açar. A vitamininin ise yağda eriyen bir vitamin olduğu için aşırı alınması durumunda vücutta depolanır, bu da bebekte bel kemiği açıklıkları, kemik sakatlıkları, ve idrar yolu bozukluklarına yol açabilmektedir.

Vitaminler

Hamilelik süresince belirli vitaminlere olan gereksinimler artmaktadır.

A Vitamini; Sizin ve bebeğinizin tüm vücut dokularının ve hücrelerinin sağlığına ve büyümesine katkıda bulunur. Gebeliğiniz süresince normal düzeyde A vitamini sağlamaktadır.

B Vitaminleri; Günlük fazladan 300 kalori tüketimiyle pek çok B vitaminlerinin fazladan gereken miktarlarının yeterli olarak tüketilmektedir. Gebelikte B12 vitaminine olan gereksinim artmaktadır, süt, yumurta, peynir, et gibi hayvansal kaynaklı besinlerin tüketimine özen göstererek bu vitaminin yeterli alımı sağlanabilir. Folik asit gebelik öncesi 400 mcg alınması gerekirken gebelik süresince 600 mcg alınmalıdır. Folik asit desteği hamilelikte mutlaka gereklidir.

Özellikle hücre bölünmesinde ve hücrenin genetik yapısının oluşmasında önemli rol oynayan folik asit, gebeliğin erken dönemlerinde, bebeğinizin merkezi sinir sisteminin gelişimi için fazlasıyla gerekli bir maddedir. Embriyo, gebeliğin ikinci ve on ikinci haftaları arasında yeterli folik asit alamazsa özellikle beyin ve omurilik ile ilgili anormallikler olmak üzere doğumsal gelişim bozuklukları görülme riski artabiliyor. Ayrıca kan yapıcı organların etkilenmesine bağlı olarak annede kansızlık gibi belirtiler ortaya çıkabilir

Folik asit doğal olarak bulunduğu kaynaklar arasında turunçgiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler, yağlı tohumlar, kuru baklagiller ve karaciğer bulunmaktadır.

C Vitamini; C vitamini gereksinimi de biraz artmaktadır. Yaklaşık 1 kupa taze sıkılmış portakal suyu günlük gereksiniminizin yeterli düzeyde karşılamaktadır.Yeterli alınan C vitamini gebelik süresince gereksinimi yaklaşık iki katına çıkan demirin emilimine yardımcı olduğu için önemlidir.

D Vitamini;Yeterli düzeyde D vitamini alımına gebelik süresince ihtiyacınız vardır. Hamilelikte çok elzem olan kalsiyum mineralinin emiliminde yardımcı olduğu için önemlidir. Deriniz güneş ışığı ile temas ettiğinde vücudunuz yeterince D vitamini üretir.

SU

Suyun yararı genelde unutulur ve hak ettiği önem verilmez. Günde en az 2 litre temiz ve yumuşak su içilmelidir. Su tüm organların düzenli çalışmasını sağlar. Özellikle böbrekler ve bağırsaklar daha düzenli çalışır. Vücutta biriken zararlı atıklar daha hızlı temizlenir. Kişi kendini çok daha iyi ve zinde hisseder. Çay, kahve gibi içecekler bu iki litrenin dışında tutulmalıdır

GEBELİK VE MİNERALLER

Gebelikte boyunca demir alımı takip edilmesi gereken önemli bir konudur çünkü ileride anemi oluşumuna neden olabilmektedir. Gebeliğin ikinci yarısında bebeğin demir depolarının oluşumu annenin demir depolarından sağlanmaktadır. Demir eksikliğiyle doğan bebekte meme emmeme, büyümede yavaşlama ve halsizlik meydana gelebilmektedir. Besinlerle demir ihtiyacını karşılamaya kalmak aşırı kalori alışına sebep olacağından bu dönem boyunca demir tedavisi önerilmektedir. Demirden zengin gıdalar; kırmızı et, yumurta sarısı, kuru meyveler, mercimek, dereotu, ıspanak, maydanoz, badem, fındık, cevizdir.

Kemik ve diş gelişimi ayrıca kas dokularının kasılma fonksiyonunun sağlanmasında ve kan pıhtılaşması mekanizmasında kalsiyum minerali önemli rol oynamaktadır. Bebeğin iskelet sistemi ve dişlerinin gelişimi için yeterli miktarda kalsiyum alınması gerekmektedir. Dengeli beslenmenin yanı sıra günde en az 1-2 bardak süt veya süt ürünlerine yer vermek gerekmektedir. En fazla kalsiyum içeren besinler, süt ve süt türevi olan peynir ve yoğurttur. Ayrıca; kuru incir, kuru fasulye, karnabahar, lahana, ıspanak, yumurta da bulunur.

Magnezyum ; kas ve sinir sağlığımızı gösteren bir mineraldir. Hücre metabolizmasında, enerji kullanımında, protein metabolizmasında önemli rolleri vardır. Dengeli beslenen gebe bir kadına magnezyum takviye edilmesine gerek yoktur. Ancak gebeliğe bağlı kas krampları gerçekleştiği durumlarda düşük dozda magnezyum takviyesi uygulanabilmektedir. Magnezyumdan zengin gıdalar; fındık, yeşil sebzeler, tahıllar ve kurufasulyedir.

Sodyum; sofra tuzunda bulunan temel bir mineraldir. Aşırı tuz tüketimi birçok kişide hipertansiyona yol açmaktadır. Gebelik döneminde oluşan sodyum eksikliği, diüretik (idrar söktürücü) ilaç alımı olmadığı sürece nadiren meydana gelir. Preeklampsi durumu gebelikte çok önemlidir bu durumundan korunmak için diyetteki ekstra tuzu azaltmak gerekir. Bu nedenle preeklampsi korunmasında önerilen, yemek pişirme sırasında normal miktarda tuz konması ve tekrar sofrada yeniden yemeğe tuz ilavesinin yapılmamasıdır.

Basında Taylan Kümeli Makaleleri / Nokta Dergisi

Hamilelikte Alınan Kilolar Nasıl Verilir?

Doğum sonrası ilk haftada hemen, hemen 6 kilo verirsiniz. Bu kilo bebeğin ağırlığı ve de suyudur. Hamileliğiniz süresince 12 kilo aldıysanız hamilelik öncesi formunuza ulaşmanız zor olmayacaktır. Altı hafta içerisinde rahim eski boyutuna dönecek ve de vücuttaki fazla suyun tümünü atacaksınız. Bu süre içerisinde dengeli beslenirseniz, tatlılara yenik düşmezseniz, 1-2 kilo daha verip hamilelik kilolarından kurtulursunuz. Lohusalığın bitiminde 4-5 kilo fazlalığınız kalacaktır. Gerçekte bu kilolarınızı 9 ay içerisinde azar, azar aldınız. O yüzden vermek içinde kendinize 9 ay zaman verin.

Doğum sonrası kilo verme yolları;

Yemiş olduğunuz Karbonhidrat grubundaki besinlerinizi sayınız. Gün içerisinde 8 porsiyonu geçmeyiniz.
Dengeli olarak beslenin. Her tür besini yiyin. Kalsiyum içerenler, karbonhidratlar, proteinler, sebzeler ve meyveler.
Besinlerinizi seçerken dikkat edin. Tatlılardan, hamur işinden ve de abur cubur dan uzak durmaya çalışın. Tatlı krizinizi kuru ya da taze meyvelerden sağlayın.
Karın kaslarını yeniden sıkılaştırmak için spor yapın. Karın egzersizlerini ihmal etmeden yapınız.

Bebeğinizle birlikte uzunca yürüyüşler yapmaya özen gösterin. Hem bebeğinize, hem de size iyi gelir.
Akşam öğünlerinizi hafif yiyin. Sabah ve ya öğlen öğünlerini çok yediğinizi düşündüğünüzde akşam öğününde yoğurt ekmek ve ya müsli yiyin.
Ara öğünleri kesinlikle atlamayınız.
Bebeğinize meme veriyorsanız kesinlikle aç kalmayınız. Rejim takıntısı kilo almanıza sebep olur. Katı diyetlerden uzak durun. Bu biçimde verilen kilo fazla olarak geri alınır.

Tuvalet Eğitimi


Tuvalet eğitimi nedir? Arkadaşımın kızı 2 yaşında öğrendi benim çocuğum hala öğrenemedi. Acaba tuvalet becerisi kaç yaşında kazanılmalı? Çok mu geç kaldık? Tuvalet eğitimi olmazsa çocuğumu okula almazlar mı? Neden niçin nasıl sorularınızı duyar gibiyim. Çok basit gibi algılanan hatta bazen ilk çocukluk döneminde önemsenmeyen yada tam tersi zorlayıcı ve baskıcı bir tutum sergilediğimiz tuvalet eğitimini artık bir sır olmaktan çıkarıyoruz.

Sevgili anneler babalar çocuğunuzun gelişiminde biliyorsunuz ki tuvalet becerisinin kazanılmış olması çok önemli haklısınız gerçekten çok önemli. 

Peki sizin bu kadar önem verdiğiniz bu konuyla çocuğunuz ilgileniyor mu ve daha önemlisi tuvalet eğitimine hazır mı? Gelin birlikte bulalım




Çocuğunuzun Tuvalet Eğitimine Hazır Olması İçin Gereken Şartlar


  • Çocuğunuz gündüzleri en az 2 saat kuru kalıyorsa
  • Altı ıslandığında ya da pis olduğunda rahatsız oluyorsa
  • Basit talimatlara uyuyor, iç çamaşırı pantolon vb indirip kaldırabiliyorsa
  • Belli bir süre(3-5 dk) aynı pozisyonda oturabiliyorsa
  • Tuvalet eğitimine başlanılabilir.


Doğru Zaman Nedir?


Tuvalet becerisi yaşamın ilk beş yılında psikolojik ve bedensel olgunlaşma sonucu kazanılmaktadır. Ancak özel gereksinimleri olan ve bireysel farklılıklar gösteren bazı çocuklarımız ve aileleri için tuvalet becerisinin öğrenilmesi genelde zorlu ve karmaşık olmaktadır. Bazen özel gereksinimleri olan çocukların ergenlik ve yetişkinlik dönemine kadar tuvalet kontrolünü sağlayamadıkları görülür.Bunların sebepleri kabaca duyu bütünleme bozuklukları olup kas sistemi,sinirsel dokunun gelişmemesi ve kontrolü algılamada yaşanan gelişim basamaklarında görülen gerilikle beraber dikkat problemleridir.Bu durumlarda özel eğitim teknik ve yöntemleri olmadan tuvalet becerisini kazanmak mümkün olmamaktadır.


Annelerimiz Bizlere Nasıl Öğretti? Bu Kadar Zor mu? Mükemmelliyetçi misiniz? Ya da aşırı sorumsuz hani derler ya dünya yansa ruhu duymaz.Titizsiniz hem de nasıl!!! Gelin sizlerin tuvalet eğitimine gidelim. Annelerimizin 1 ayda öğrettiği baskıcı zorlayıcı tuvalet günlerinizi unutmuş olabilirsiniz ama yetişkinliğimizde ortaya çıkan bu ve benzeri davranışlar göstermemiz de etkili olduğu klinik bulgularla sabittir. Sosyo ekonomik şartların annelerimizi zorlaması şimdilerdeki gibi tek kullanımlık bezlerin olmaması tuvalet becerisinin kazanılmasını hızlandırmış ancak bir çok insanda klinik bulgular bırakmıştır. Şimdilerde ise çocuklarımıza altının ıslandığını bile hissettirmeyen en çok kuruluk en iyi marka sloganlarıyla reklamları süsleyen çocuk bezlerinin en büyük düşmanınız olduğunu biliyor musunuz? Altının ıslanmasından ya da pislenmesinden rahatsız olmayan bir çocuk nasıl tuvalet becerisi kazanır siz söyleyin ? Hadi sizlerde itiraf edin zaman zaman işe güce dalıp son ana kadar tuvaletimizi beklettiğimiz olur .Altıma yapıyorum altıma yapıyorum popom kupkuru kalıyor diyen bir çocuk neden oyununu bırakıp tuvalete gitsin ki !!! (Şuanda benim içimdeki çocuk ben gitmezdim pis pis sırıtıyor) Şimdi bırakın o iyi marka ve kuru hissettiren bezleri işe en kalitesiz en çok rahatsız olanı olmakla başlayalım derim.


Peki Siz Hazır Mısınız?

Yaşasın anne baba oldunuz! Her gün binlerce birbirinden farklı çok özel çocuklar dünyaya geliyor. O özel ve güzel çocukların biriside sizin çocuğunuz gerçekten çok şanslısınız! Bu duyguyu değil de daha çok sıkıntıları çocuğunuzu büyütmenin zorluğunu ve stresini hissediyorsanız bunda da haklısınız. Günümüz şartlarında iş ev çocuk aile eş eğitim sağlık para sarmalında anne ve babalar daha kaygılı ve daha yorucu bir hayat yaşıyor.Eskisi gibi çok aşırı maddi yokluklar olmasa da manevi yokluklar ,yalnızlık,paylaşımların ve insanlar arası iletişimin azalması ,doğadan kopmamız bizi zehirliyor da haberimiz yok.Ayrılıklar, boşanma,kardeş doğumu,taşınma,iş değişikliği, bekar anne ve baba olmak ,anneden veya babadan uzakta olmak vb durumlar annenin ve babanın sabrını zorlar dolayısıyla tuvalet eğitiminin daha karmaşık ve zor geçmesine neden olur.Çocuğunuzda sizde kendinizi daha kötü hissedersiniz.Kalıcı problemler doğurur ki bu en son istediğiniz şey olur.Öncelikle kendinizi en iyi hissettiğiniz en uygun zamanda tuvalet eğitimine başlamalı ve bu sürecin zaman alabileceği baştan bilinmelidir.

Önemli İpuçları


  • Çocuğunuzu gözlemleyin. Tuvaletinin geldiğini size hissettirecektir.
  • Çocuğunuzu zorlamayın ancak öğrenme fırsatını da tanıyın.
  • Tuvalet becerisine hazırlayıcı masallar hikayeler okuyun birlikte banyo tuvalet vb malzemelerin olduğu yap bozlar yapın.
  • Tuvalette müzik dinleyin birlikte dans edin(Hey hoppa gangam style)
  • Lazımlık seçerken klozete en çok benzeyeni tercih edin ve klozetin yanına koyun.
  • Çocuğunuza örnek olun. Örnek olma konusunu abartmayın.(Uzman bilgilendirmesi alın)
  • İyi bir planınız olsun. Zaman ödül gelişme kayıtlar çok önemlidir.
  • Çocuğunuzun çok değerli çiş ve kakasına kötü sözler söylemeyin!(Bu konuya ilişkin ayrıntılı bir yazıyı en kısa zamanda sizlerle paylaşacağım)
  • Lazımlığın önüne oyuncak koyun ancak lazımlıkta oturma süresine sınır koyun.
  • Çocuğunuz altına yaptığında yaptığı şeyleri ona gösterin birlikte atın ancak olumsuz tepki vermeyin nötr kalın.
  • Tuvalet eğitiminde kullanılan özel eğitim yöntem ve yaklaşımlarını öğrenmek ve uygulamak için profesyonel destek alın.
  • Sabredin.’’Demesi Kolay’’ diyorsunuz. Ama inanın zor diye bir şey yok insana bilinmedik denklemler zor gelir.


Özel Eğitim Uzmanı -Zih.Eng.Sınıf.Öğrt.Safiye Ateş

Alkol Kullanımının Hamilelikte Anneye ve Bebeğe Zararları

Alkol kullanan hamile kadınların bebeklerinde zihinsel veya bedensel rahatsızlık olma riski oldukça yüksektir. Hamilelik öncesinde ve gebelik döneminde alınan alkol; ölüdoğum, düşük, bebekte gelişme geriliği, geri zekalılık, büyüme bozuklukları, kafa yada yüz bozuklukları, eklem ve kaburga problemleri ve kalp hastalıkları gibi çok önemli sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Özellikle hamilelik döneminde, güvenli alkol içme miktarı diye bir şeyden kesinlikle söz edilemez.

"Ara sıra alınan az miktarda bir içki, hamile olsanız bile kesinlikle zarar vermez" sıklıkla duyduğumuz bir sözdür. Ancak bilim dünyası, artık o kadar emin olmayın diyor.

Bugüne kadar, Fötal Alkol Sendromu'nun (Fetal Alcohol Syndrome - FAS) yalnızca anneleri alkolik olan çocukları etkilediği biliniyordu ancak yeni araştırmalar küçük miktarlarda alınan alkolün bile, gelişmekte olan fetüse zarar verebildiğini ortaya koyuyor.

ABD Sağlık Bakanlığı, 2005 yılından beri, hem hamile annelere hem de çocuk sahibi olmayı planlayanlara içkiyi kesinlikle bırakmalarını önerdi. Fransa ve Kanada, hiç içki içilmemesini öneriyor.

FAS, annenin hamilelikte alkol tüketimine bağlı olarak çocukta özel doğumsal bozukluklar ve zeka geriliği tablosu olarak tanımlanıyor. Bu çocuklarda başkaları ile kolay iletişim kuramama ya da sonucunu düşünmeden derhal eyleme geçme gibi davranış ve gelişim bozuklukları görülebiliyor. Ayrıca yüz şeklinde de belirgin farklılıklar olabiliyor. Hamilelikte alkol alınmasının sonuçlarına ilişkin araştırmalarını sürdüren bilim insanları, son yıllarda doğum öncesi alkol hasarının tanımını FAS tanısının ötesine taşıdılar. Ve Fötal Alkol Spektrum Bozuklukları (Fetal Alcohol Spectrum Disorder - FASD) diye daha geniş bir yelpazede değerlendirmeye başladılar. Buna göre artık illa çocuğun yüz şeklinin bozuk olması gerekmiyor. Bugün yüz şekline bakılmadan, çocuğun gösterdiği fiziksel, zihinsel ve davranış bozuklukları da dikkate alınıyor.

FAS'lı çocuklar gibi FASD'li çocuklar da aritmetikte zorlanma, dikkat toplayamama gibi sorunlar yaşıyorlar. Bu çocuklar işitsel sorunlar, yeme zorluğu, uyku düzensizlikleri, tuvalet eğitimini geç alma, geç yürüme, hiperaktivite gibi sorunlar da yaşayabiliyor.

Washington Üniversitesi'nden Ann Streissguth ve meslektaşları, her 500 canlı doğumda bir FAS vakası görülmesine karşın, FASD oranının ABD'de yapılan araştırmalara göre her 100 doğumda bir olduğunu belirlediler. Başka çalışmalara göre ise bu sayı 300 yeni doğumda bir şeklinde. Her iki durumda da sayı oldukça dramatik. Down sendromu taşıyan çocuklar ise her 800 doğumdan birinde görülmekte.

Streissguth bu konu ile ilgili ilk çalışmalarına 1993 yılında başladı. Hamilelikleri döneminde içki içen annelerin 7 yaşına gelen çocukları üzerine yapıldı ve bu çocukların aritmetik ve dikkat konusunda sorun yaşadıkları tespit edildi.

Ekip, söz konusu çocukları 20'li yaşlarının başında bir kez daha inceledi ve aynı IQ'ya sahip diğer çocuklarla karşılaştırdı. Bu çocukların daha saldırgan oldukları ve dikkat dağınıklıklarının sürdüğü tespit edildi. Bir diğer dikkat çekici unsur da bu çocukların gençliklerinde içki hatta uyuşturucu bağımlılığının daha fazla olması...

Bir diğer dikkat çekici unsur da hamileliğin hangi döneminde alkol alınmasının çocukta ne tür bir hasara yol açtığının tespit edilmesi. Uzmanlara göre hamileliğin erken dönemlerinde alkol alınmaya başlanması, çocuğun yüz yapısında daha belirgin FAS karakteristikleri oluştururken, daha sonraki dönemde alkol alınmaya başlanması, yüz yapısını, artık oluşmuş olduğu için etkilemiyor ama zihinsel fonksiyonlarına zarar veriyor.

Yapılan ciddi araştırmaların vardığı sonuç: hamileliğin başlangıcından sonlanmasına kadar geçen bütün dönemlerinde, alınan alkol az ya da çok olsun bebeğe ciddi zararlar vermekte; fiziksel, zihinsel ve davranışsal sorunlara yol açmaktadır.

Kaynak İçin Tıklayınız..

Gebelikte Kahve ve Çay Tüketimi

Kahvede bulunan kafein ve çay da bulunan tein maddeleri uyarıcı etkisi olan maddeler oldukları için hiçbir şekilde uyarıcıları da hamilelikte istemediğimiz için önermiyoruz çay, kahve tüketimini.Hatta ve hatta gebeliğin ilk 3 ay’ında bebeğin anneye tutunması için bitki çaylarının da çok yoğun tüketilmemesi gerekiyor.

Çünkü bitki çaylarının da metabolizmayı hızlandırıcı etkileri olduğu için düşük riskini arttırıyor.Mümkün olduğunca doğal yollarla alıcağımız su belki çok çok eğer mineral kaybımız, bulantımız, kusmamız varsa maden suyu veya çok önermememize rağmen meyveyi meyve olarak posasıyla yenilmesi taraftarı olmamıza rağmen çok istenildiği taktirde evde sıkılmış taze meyve sularının içilmesini öneriyoruz.

Kaynak İçin Tıklayınız..

Gebelikte Mide Bulantısı

Gebelikte mide bulantısı en sık görülen şikayetlerden birisidir. Hamileliğin ilk aylarında %70-80 oranında görülen bir şikayettir.

Gebelikte (hamilelikte) mide bulantısı neden olur?
Mide bulantısının başlıca sebebi hamileliğe bağlı artan gebelik hormonlarıdır. Özellikle B-HCG hormonundaki artışla mide bulantısı arasındaki ilişki çok barizdir. İkiz gebeliklerde B-HCG hormonu daha çok arttığı için bulantı ve kusma da daha çok olur. B-HCG hormonunun azalmaya başladığı 3. ayın bitiminden sonra hamilelerde bulantı şikayeti de azalır.
Bunun dışında gebelikte midenin asit salgılamasında artış, kokulara karşı hassasiyetin artması, yorgunluk, halsizlik, stres, duygusallık gibi faktörler de bulantının oluşmasında etkili olabilir.

Gebelilkte mide bulantısı ne zaman başlar?
Gebeliğin genellikle beşinci altıncı haftalarında başlar. Bazı gebelerde daha geç başlayabilir.

Gebelikte mide bulantısı ne zaman geçer?
Sıklıkla gebeliğin üçüncü ayı bittikten sonra (12 - 14 haftalardn sonra) mide bulantısı hafifler ve biter. Nadiren daha uzun sürdüğü hatta doğuma kadar sürdüğü görülebilir. Gebelerin %10'unda bulantı-kusma şikayetleri hamileliğin sonuna kadar sürebilir.

Gebelikte mide bulantısı ve kusma olmaması bir sorun olduğunu gösterir mi?
Bazı hastalar bundan endişe ederler ve hiç bulantı olmadığı için gebelikte bir problem olduğunu düşünürler. Bazı hastalarda mide bulantısı ve kusma hiç olmayabilir bu bebekle ilgili bir sorun olduğu anlamına gelmez.

Gebelikte mide bulantısı ve kusma bebeğe zarar verir mi? Risk yaratır mı?
Hayır, mide bulantısı gebelik ve bebek açısında bir risk yaratmaz. Gebeliğin ilk aylarında bulantı nedeniyle anne adayı fazla yemek yiyemez ve kilo alamayabilir, hatta kilo verebilir ancak bu önemli değildir, normal bir durumdur. Bir süre sora bu şikayetler rahatlayacak ve gebelik sağlıklı bir şekiilde devam edecektir.

Gebelikte mide bulantısına hangi yiyecekler, neler iyi gelir?
- Hafif ve yağsız yiyecekler yenmelidir.
- Midede şişkinlik yapmayan yiyecekler ve içecekler tüketilmelidir.
- Sabah uyandıktan sonra çubuk kraler, bisküvi ve leblebi yemek ve ayağa kalkmadan bir on - onbeş dakika beklemek sabah mide bulantılarını keser.
- Haşlama patetes, ekmek, pirinç pilavı, makarna mide bulantısına çözüm getirebilir.
- Peynir, yoğurt yemek iyi gelebilir.
- Zencefil çayı içmek faydalı olabilir.

Su ve sıvı gıdaları yemekle birlikte değil yemek aralarında tüketin. Yağlı, baharatlı, şişkinlik yapan gazlı yiyecekler tüketmeyin. Dinlenin ve stresten uzak durun. Doktorunuzun önerdiği ilaçları kullanabilirsiniz, doktorunuzun önerisi dışında ilaç, bitkisel ilaç v.b kullanmamalısınız.

Kaynak İçin Tıklayınız..

sosyal profil

Twitter Facebook Google Plus LinkedIn RSS Feed Email